4 Ekim 2008 Cumartesi

Baba ELini Bırakıp Tribün OLmak...

Hemen hepimizin çocukluk yıllarının bir parçasıdır; Baba elinden tutup stada akmak, stadda o heyecanı yaşamak ve her seferinde senin olduğun tribündeki suskunluğun aksine "Turbeyler"e uzun uzun bakıp orada olup o heyecanı yaşamanın hayalini kurmak...Bu karambolde her maça gitmek... Turuncuyu Beyazı nefes almak gibi içine çekipte, içindeki çocuk o kadar büyük heyecanlardayken suskun kalabilmek... Çocukluk yıllarımızın rüyasıdır, 90 dakika tempo tutup, boğazımız patlarcasına "Adanaaaa" diye haykırmak...Vakti Geldi Zaman Ayrılık... Kimi zaman söyleyememişizdir "Bende o gruba girmek istiyorum, bende orada olmak istiyorum!" diye... Küçüğüzdür... Bilmiyoruzdur... Babanın oğluna duyduğu "Senin kılına zarar gelmesin" bakışlarıyla defalarca reddedilirsiniz... Ya sonrası? Kaçışlar, izinsiz olarak o heyecanı yaşamalar... Ve sonrası...Bazen eve babadan önce gelebilmek adına atılan onca taklalar, eve geldiğinde sesinin kısık olduğunu babanın anlamaması için, "Yorgunum, uyuyorum" larla araya kaynayıp, yastığına başını koyup saatlerce tribün heyecanını yaşamak... Bazen babanın gözünden kaçmayan o kaçışlar ve tatlı-sert dinlenen vaazlar ve gençlik anıları... Daha sonraki zamanlar artık planlı olarak başlamıştır gruplara gitmeler... "Artık biliyor babam, içim rahat, bugün boğazım yırtılsa da bağırırım, nasılsa eve gidince uyku, yorgunluk sendromu yaşamayacağım!"Bugünlerle büyüdük hep... Adana'nın o tozlu yollarında, o sıcak asvaltında saatlerce hep aynı heyecanları kurduk, haftanın herhangi bir günü, herhangi bir saatinde; "Bugün de maç olsa keşke!" Turuncuyu düşündük bol bol, gözümüzün iliştiği her köşede turuncudan, Adana'nın vazgeçilmezi portakaldan kesitler gördük bol bol... Yaşadık büyük bir heyecan ve gururla Turuncunun Kutsallığını! Ya o pamuk beyazı? Adana'nın olmazsa olmazı... Renklerin en asili... Beyaz bir sayfaya daldığınızda o kadar büyük heyecanlar yaşarsınız ki bir süre sonra, tertemiz bir sayfadır o... Beyazdır, Asildir, Kirlenmemiştir...Bu heyecanları yaşarken çıktık tribüne... Tribünün vazgeçilmez bir unsur olduğunu yaşamaya başladık 14-15 yaşlarında... Tribün, bizi içine çeken büyük bir aşktı... Turuncunun ve beyazın haykırıldığı her an aşkımızın depreşmesi... Heyecanımızın tavan yapması... Var mıdır bu aşkın başka bir eşi daha? Bu güzelliklerle yaşadık gençliğimizin ilk yıllarını... Konya'da yaşadığımız Turuncu Beyaz aşk... Ankara'da attığımız "Şampiyon Adanaaa" sloganları... Okuldan kaçıp geldiğimiz yağmurlu Ankaragücü kupa maçı... Adana'ya ihanet eden kimsenin karşılıksız kalmadığı gibi Hikmet Karaman'ın da nasibini aldığı o büyülü 4-4lük Kocaeli maçı... Şampiyonluk rüyaları... Atılan turlar... Tüm bu heyecanların ardından yaşanan hızlı düşüş trendi ve Göztepe tribünlerinde açılan bir pankartı görüp uzun uzun düşünmek, "Gençliğimin Katilisin..." Herşey Senin Uğruna Katlanmak Boyum Borcu... Umudun Bittiği Yerdeyim...Başın Öne Eğilmesin Aldırma Kaplan Aldırma...Saatlerce, günlerce, aylarca mırıldanılan bu şarkılar... Alaycı bakışlar, Turuncu-Beyaz aşkınızı tetikleyen o alaycı sözler! Tüm bu kaostan çıkıp bugünleri yaşamak... Sensiz Yaşayabilmirem...Beni bir daha sensiz bırakma Kaplan'ım... Yaz aylarında nefes almanın güçleştiği şu memlekette bana transfer bombalarını okuma şerefini çok görme... Stad Stad, Şehir Şehir peşinden koşup yağmurda, çamurda verdiğimiz mücadelenin, o cefanın vefanın sevinçlerini, üzüntülerini çok görme...

ALINTIDIR....

Hiç yorum yok: